RAUF YEKTA BEY

27.3.1871 - 8.1.1935

 

 

27 Mart 1871 yılında İstanbul, Aksaray’da şu anki Belediye Sarayı’nın yerinde bulunan konakta dünyaya geldi. Babası Ahmed Arifi Bey, annesi ise İkbal Hanım’dır. Hem anne, hem de baba tarafından, devletin önemli noktalarında görev yapmış bir ailenin çocuğu olan Rauf Yekta Bey’in ailesi eski İstanbul’da “Reisülküttab-zadeler „ olarak anılmıştır.

Rauf Yekta Bey, Simkeşhane İlkokulunu, Mahmudiye Ortaokulunu birincilikle bitirdi. Daha sonra “Yüksek Lisans Okulu”na girdi ve  bu okuldan da çok iyi Fransızca öğrenerek mezun oldu. Bir yandan da özel dersler alarak Arapça ve Farsça’yı da öğrendi. 1884 yılında dedesi Mehmed Emin Efendi’den gelen zeametin, kanun gereği hazineye kalmaması için Divan-ı Hümayun Kalemine girdi. Aynı yıllarda tasavvuf ve ses fiziği ile ilgili çalışmalarını sürdürdü. Özellikle Fizik ve Matematik konularında dönemin ünlü bilgini ve yakın akrabası olan Salih Zeki Bey’den yararlandı. Hattat Nasuhi Efendi’den “Divani„ türde hat öğrendi. Hocasının kendisine “icazet„ vermesi üzerine de “Yekta„ mahlâsını aldı.

1887 yılında, 16 yaşlarında iken Galata Mevlevihanesi şeyhi Ataullah Efendi’den, daha sonra da Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede’den yararlandı. Uzun bir süredir yapılmayan bilimsel nazariyat çalışmalarını canlandıran bu üç şeyhin yönlendirmesiyle Türk Mûsıkîsi nazariyatı üzerine çok önemli araştırmalar yaptı. Bu manâda eski mûsıkî kitaplarını inceledi, Avrupa’da yayınlanmış mûsıkî kitaplarını getirtti, yazmalar ve notalar topladı, inceledi, böylece mühim bir kütüphane oluşturmuş oldu.

Mûsıkîmizin geleneksel inceliklerini başta Zekâi Dede olmak üzere Bolahenk Nuri Bey ve Tanburi Celâleddin Dede’den, ney’i ise Aziz Dede’den öğrendi. Özellikle Neyzen olarak çok başarılı idi. Yenikapı Mevlevihanesi’nde yapılan ayinlerde neyzenbaşı olarak Mutrıb’da ney üfledi.

1922 yılında emekli olan Rauf Yekta Bey, bu tarihten sonra müzikoloji üzerine yaptığı çalışmalara iyice ağırlık verdi. 1.1.1917’de kurulan Darü’l-elhan’ın kurucularından olan Rauf Yekta Bey, 1926 yılında Türk müziği bölümünün kapatılmasına kadar, “Türk Mûsıkîsi Nazariyatı ve Tarihi„ derslerini verdi. Daha sonra da bu kurumda “Tedkik ve Tasnif Heyeti„ ne başkanlık ederek mûsıkîmiz adına çok faydalı çalışmalar yapılmasını sağladı.

Sazende ve Bestekâr olarak, üstad kabul edilen Rauf  Yekta Bey’in asıl farklı kılınan yönü ise Müzikologluğu’dur. Türk mûsıkî sinin, bilimsel olarak değerlendirmesini ve bunun bir metoda bağlanmasını sağlayan Rauf Yekta Bey’dir. Müzikoloji bilimi, onun yapmış olduğu çalışmalar üzerine büyük aşama kaydetmiştir.

Türkçe’yi çok iyi kullanan ve akıcı bir üsluba sahip olan Rauf Yekta Bey’in yapmış olduğu her şey, mûsıkîmiz için temel kaynak özelliğini taşımaktadır. Son derece nazik bir tabiata sahip olan Rauf Yekta Bey, müzik tartışmalarında ise apayrı bir üslûbun sahibi idi. Hatta polemiğe girdiği konularda yazdıklarının sayısının, bilimsel makalelerden fazla olduğu

söylenmektedir. Küçük sayılacak yaşlardan itibaren çeşitli yerli ve yabancı yayın organlarında birçok inceleme ve araştırma yazıları yayınlanmıştır. Bununla beraber, yapmış olduğu nota yayınları ise klâsik mûsıkîmiz için büyük önem taşımaktadır. İstanbul Konservatuarınca yayınlanan 180 parçalık Darü’l-elhan Külliyatı ve Mevlevi Ayinleri, mûsıkîmizin temel kaynaklarındandır. Başkanlığını da İsmail Hakkı Bey, Mesud Cemil, Ali Rıfat Çağatay, Ahmed Irsoy, Subhi Ezgi gibi dönemin önde gelen mûsıkîşinaslarıyla beraber yaptığı bu yayınlardan 181-263 no’lu parçalar ise Rauf  Yekta Bey’in el yazısıyla mevcuttur.

 

Bunlardan başka Şark Mûsıkîsi Tarihi ve  Türk Mûsıkîsi Nazariyatı ile ilgili yaptığı yayınlar tamamlanmamıştır. 1889’dan başlayan İkdam gazetesinde yazıları, Sadeddin Arel’in Şehbâl 1908’de Paris’te yayınlanan Revue Musical’deki müzikolojik ile değerlendirmeleri ve özellikle de Lavignacın Encyclopedie de la Musique’deki “La Musique Turque„ bölümü onun uluslararası olan bilimsel yönünü de belgelemektedir. Yeni Mecmua, Hale ve Nota gibi dergiler, onun makalelerinin yayınlandığı diğer dergilerdir. “Esatiz-i Elhan„ adını verdiğimiz biyografik araştırmalardan Meragi, Dede Efendi ve Zekâi Dede’yi ancak yayınlayabilmiştir. Değerli öğrencisi Ruşen Kam hocasının ölümü üzerine yazmış olduğu yazıda, bu konuya da değinmiş ve şunları söylemiştir. “ ... İkdam gazetesinin 45-50 yıl öncesine ait koleksiyonlarını karıştırmaya başlayın, birçok nüshalarında onun yılmak yorulmak bilmeyen bir çabayla yazdığı sütun sütun mûsıkî sohbetlerine, tartışmalarına, rastlarsınız. Bizi Türk Mûsıkîsi aleminin büyüklerini ve eserlerini san’atkâr kimlikleriyle, san’at değerleriyle ilk tanıtan Rauf Yekta Bey olmamış mıydı? Bunlardan başka onun günlük, haftalık, aylık gazete ve dergilerde mûsıkîmize dair yazmış olduğu alimane, vakıfane makalelerin her biri ayrı değer ve özellik taşır.”

Rauf Yekta Bey, bestekâr olarak da Klâsik Mûsıkîmizin önemli şahsiyetlerindendir. Mûsıkîmizin kenarda kalmış parçalarını bilecek kadar geniş bir repertuara sahip olan Rauf Yekta Bey, bu manâda kaliteli, zarif ve usta işi olduğu belli olan üslubta eserler vermiştir. Çeşitli formları kullanarak yapmış olduğu eserlerin sayısı 50 civarındadır.

Mûsıkîmize gerçek manada müzikolojik hizmetler veren  Rauf Yekta Bey 8 Ocak 1935 yılında Tifo’dan öldü ve Nakkaştepe Mezarlığı’na gömüldü.